All my designs, simplified...
And all of my plans, compromised...
All of my dreams...
All my designs, simplified...
Sanki bütün evren, bütün varoluş, bütün bu anlamsız şeyler, yukarılarda birinin tamamen kaza eseri, muhtemelen buzdolabından bir kaç mandalina almaya çalışırken başlattığı bir sürecin devamı. Ve benim durduğum yerden, bilgisayar kullanmayı bilmeyen annenin saatlerce çırpınıp bilgisayarı kapatamamasına benziyor hikayenin gerisi.
Sisli havayı delip geçen yağmur damlaları gibiyiz her birimiz. Düştüğümüzü biliyoruz ama yolumuzun sonunu göremiyoruz. Rüzgar çarptıkça savruluyoruz, umuyoruz ki bu sefer rüzgar hepimizi daha güvenli bir yere taşısın. Çünkü düşmeye hep beraber başladık, yalnız kalmayı göze alacak kadar da güvende hissetmedik hiç.
O kadar kalabalığız ki, bir başka kayıp kuşak olup olmamamızın bir önemi yok. Olsaydı bile, inanılmaz bir hızla düştüğümüz gerçeği gibi onu da görmezden gelecektik. Sebebini bilmesek de, bir şekilde ilerlemeye devam etmek dışında umursadığımız bir şey yok.
Yıldızları seviyorum. Ebediyetin gölgesine benziyorlar. Yani, parıldıyorlar, sonra çöküp dağılıyorlar. Ama ben buradan, öyle olmuyormuş gibi davranabilirim. Her şey ezelîymiş gibi. Hayatlar bir kaç nefesten daha uzun sürüyormuş gibi. Tanrılar gelir, tanrılar gider. Fânîler de bir anlığına parıldayıp sönerler. Dünyalar sona erer. Yıldızlar ve gökadalar da ölümlüdür. Ateşböceği gibi, bir süreliğine ışıl ışıl olurlar ve sonra soğuyup toza dönüşürler... Ama ben öyle olmuyormuş gibi yapabilirim.