twitting:

    follow me on Twitter

    25 Eylül 2008 Perşembe

    Marvindie geri döndü

    Bir süre önce "Sansürlenmiş" olan Bağımsız Oyun blogum geri döndü:

    hadi bakali.

    24 Eylül 2008 Çarşamba


    Benim karakterimmiş bu. PersonalDNA öyle diyor.

    (Siber düyanın uçsuz labirentlerinde kaybolan şaşkınlar için: renkli kutuların üstüne gelince anlamları çıkıyor annem.)

    Edit büdüt: Efendim, bu küçücük renkli kutucuklarda bitmiyormuş iş, biraz geç farkettim. Şurada, karakterim hakkında -hepsine katıldığım- bir sürü çıkarım var: http://www.personaldna.com/report.php?k=QiGwOJSRvROHGcW-GE-AADCA-5ea0&u=e72593b5e940

    18 Eylül 2008 Perşembe

    Ninja Cat!



    "Ninja kedi, hareket etmeden yaklaşıyor!"
    Uzun zamandır hiç bir Lolcat'e bu kadar gülmemiştim. Eğleniniz.

    15 Eylül 2008 Pazartesi

    Fourth

    Yaptım sonunda.
    Yıllardır "Ya şöyle küçük bi not defterim olsa, aklıma gelenleri yazsam da unutmasam, kafama estikçe bi şeyler çizsem..." diyordum.
    Dün gidip aldım bi tane. Cebime sığıyor (Zorlasam g.tüme de sığar.). Etkisini ilk günden gördüm bile. Daha şimdiden içinde "ister gönüllü ister force'la" şeklinde şahane bi vecize duruyor. İyi oldu bu evet.

    Efenim, bu arada the Verve, Fourth adlı albümünü piyasaya sürmüş sonunda, haberiniz olsun.

    12 Eylül 2008 Cuma

    ...dün gece yatmadan önce, "yarın yine zor, sıkıcı ve kötü bir gün olacak" demiştim kendime.

    bunu tahmin edememiştim.

    mezarında rahat uyu arkadaşım...


    ...no safety or surprise, the end...
    i'll never look into your eyes...

    again...

    9 Eylül 2008 Salı

    Art is Resistance.

    Banksy, yıllardır dünyanın dört bir tarafına grafitiler yapıp çok büyük bir üne kavuşmuş, lakin bir kere bile çıkıp "evet bunları ben yaptım" dememiş antipopülarist bir sanatçı. Sanat Direniştir lafının en gerçek, bir o kadar da hayalet temsilcisi. 
    Benim gözümde ise, resimlerin gittikçe yapay ve pop kültüre yönelik boya lekelerine dönüştüğü çağımızda dünyaya gelmiş son büyük ressam.
    Beytüllahim'de, İsrail-Filistin savaşı için...
    Banksy'nin en son Blues'un anavatanı New Orleans'a uğradığını duydum. Umarım bir gün İzmir'e de gelir, bu soğuk beton heyulasını şenlendirir.
    New Orleans'taki Banksy takipçilerinin oluşturduğu galeriye şuradan: 

    Hatırlattığı, haber verdiği, ve linki çalmama göz yumduğu için Futuriska'ya teşekkürler :)

    8 Eylül 2008 Pazartesi

    Nobody is allright.



    İki adımlık yolda nasıl kayboldum: İbret verici bir hikaye

    Efendim, birçoğunuz bilmiyor belki ama, bizimkiler Üçkuyular'da bi dükkan açtı bi hafta kadar önce. Daha yeni olduğu için, ara sıra yardıma gidiyorum ben de. Ayrıca farkettim ki, birçoğunuz ne Üçkuyular'ı, ne de İzmir'i biliyor. Pü size, lakin bir şema çizeyim hemen.


    Evet, artık hiç değilse bi fikir sahibisiniz. Evimin önünden minibüse biniyorum, hooop, dükkanın tam önünde iniyorum. Güzel sistem.

    Peki bugün beni dükkana çağırdıklarında öyle mi yaptım? Hayır!

    Otobüse binmeye karar verdim. Zira, teoride bindiğim duraktan geçen her otobüs, Üçkuyular'a uğramak zorundaydı. Durağa gittim, ilk gelen otobüse bindim.
    Lakin pratikte otobüs, pek de alışık olmadığım şekilde Üçkuyular'a vardığında hiç durmadan, meydandan, dükkanın otuz metre ilerisinden geri dönüp tam ters istikamete, Narlıdere yönüne ilerlemeye başladı. "Eheh, neyse ilk durakta inerim" dedim, lakin hesaba katmadığım bir şey vardı: Otoban.

    Otoban, Üçkuyulardan başlıyor ve... eee... Buca'ya gidiyordu. Buca'ya evet. Size yine bi şey ifade etmedi sanırım. Bi şema daha çizeyim:
    (Yazmayı unutmuşum, Buca o üstteki nokta)

    Tahmin edersiniz ki, Otobana girdiğinde, artık geri dönüş için çok geçti. Otoban üzerinde durak da olmadığı için, yaklaşık birbuçuk saat İzmir'in çılgın muhitlerinde dolaştıktan sonra Buca'da indim. 
    Ve Üçkuyulara gittiğinden emin olduğum bir taşıt buldum...

    "In a nightmare, every choice you make is a wrong one."

    "Bir kabûsu yaşıyorken yaptığınız her seçim, yanlış seçimdir."

    Max Payne'in filmi geliyor yakında. Hayatımda nadir olmak üzere, heyecanlıyım. En sevdiğim kara hikaye, en sevdiğim metafor fırtınaları, en sevdiğim "ağır" sözler beyazperde'ye taşınıyor.

    Filmin Trailer'ını izledikten sonra, filmin hayallerimin bile ötesinde olduğunu düşünmüştüm. Tanrılar pantheonu "Aesir" ve savaşların kaderini çizen "Valkyre"leri ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Filmde Aesir, yeraltı dünyasına paravanlık eden bir şirket olarak betimlenmiş, Max'in de ağına düştüğü uyuşturucu Valkyre ise "kafası güzel" yenilmişleri savaşlardan çekip çıkaran kuşlar olarak betimlenmişti.

    Lakin trailer'ı izleyeli uzun zaman oldu, ve bir şeyineksik olduğunu yeni farkettim: Müzikler.
    Ne Max Payne'in basit bir aksiyon oyunu olmadığını gösteren o destansı tema müziğini, ne de Poets of the Fall'un şahane Late Goodbye'ını duymadım. Ve trailer bana diyor ki, bu müzikleri filmde de duyamayacağım.

    Sanırım korktuğum başıma geliyor. O güzelim kara hikayeyi alıp "Sam Lake'in parmağının değdiği", sıradan bir aşk hikayesini içerecek bir aksiyon filmine dönüştürüyorlar. Ve yine korkuyorum ki, herkes bu filmi beğenecek. Eskilerden tek bir nota olmasa bile...

    P.S.: Ha, bi de evet, Eric Mabius, Max Wahlberg'den daha çok yakışırdı o role.

    7 Eylül 2008 Pazar

    En büyük eğlencesi, tek tesellisi, yaşam kaynağı uyumak olan birinin elinden kim alabilir uykularını?

    Bilmiyorum. Gerçekten. Lakin öğrenmem gerek. Rüyalarımı geri almalıyım.

    Unisom geçici bir çözüm sadece. Doktor öyle dedi.


    Bunu da yaptım: Liseden mezun oldum!

    Evet, başlık Barış Uygur formatından arak. Bu aralar Kaan Sezyum ve Barış Uygur'u ayrıca takip etmeye başlamamla da alakası var bunun.

    Ama anlatacağım şeyin yok!

    Efendim, sonunda liseden mezun oldum ben bugün. Bundan beş sene önce liseye başladığımda, işin buralara geleceğini bal gibi biliyordum. Orta okulda başlayan "Yieaaa bu eğitim hayatı bozuk 
    hocu, bana böyle daha atraktif, daha aksiyonlu bişiler
     lazım" söylemlerim, bunu takip eden okul notlarımın önlenemez düşüşü ve bunun arkasından gelen LGS hezimeti, düz liseye girmeme önayak olmuştu. Ben de kendimi maksimum düzeyde salarak, bir yıl içinde okulu s*ine takmayan bir isyankar ergen olup çıkmıştım (Bu duruşumun hâlâ arkasındayım bıcırıklar).

    Lise 2'ye geldiğimde had safhaya varmış olan umarsamazlık sınıfta kalmama neden olmuştu ki, ikinci sene aynı dersleri görürken, anlatılan şeyleri hayatımda ilk kez duyduğumu farkettim. Bu farkedişin bir sebebi de "Müzik olayları"na giriyor, etrafımdaki sesleri daha iyi dinlemeye odaklanıyor olmamdı (Bu sayede hocaların cırlak seslerinden melodi çıkardığımı bilirim).

    Lise bittiği zaman gözlerimi açtığımda, vermem gereken on küsür ders olduğunu gördüm. İki sene içerisinde yapılan sürüyle kurtarma sınavı sayesinde teker teker kurtardım çoğunu. Geçen senenin ortasına geldiğimizde geriye tek ders kalmıştı, ve ben o sınava da hazırdım.

    Ama şansa(!) bakın ki, sınavdan bir kaç gün önce, ismini verip rencide etmek istemediğim Müdür bey arayıp, "Sen fesbukta bana rüşvetçi yazmışsın!" dedi. Haklıydı. Bilmem kaç ay önce demiştim. Çoktan unutmuştum dediğimi. Şu sanal naneye her yazdığımı hatırlayacak olsam MegaHafıza reklamlarına çıkarım zaten. Sınava bir hafta kaldığı için dediğimi aynen yutmak zorunda kaldım, lakin işe yaramadı. Geçemedim o sınavdan.

    Aradan bir zaman daha geçti, geçen seferki kararlılığımı kullanarak, ve lise tarihimin en yüksek notu olan 90 alarak (tarih, ingilizce ve psikoloji'yi saymıyorum, onlar zaten ilgilendiğim şeylerdi) bitirdim bu hikayeyi de. İçimden geçen, ben gittikten sonra civciv sarısına boyanmış o allahın belası okula bir daha asla dönmemek idi, lakin elimdekinin Diplomanın kendisi değil, geçici diploma olduğunu farkettim. Yani en az bir kere daha gideceğim o okula. Bakalım müdür diploma için ne kadar isteyecek... 
    (Evet, resim doğru. Dolar alıyor sadece.)

    4 Eylül 2008 Perşembe

    Audiotape

    "Memleket mi, yıldızlar mı,
    Gençliğim mi daha uzak?..."

    Şiiri yazan Nâzım'a, o şiiri insanın içini titreten bir şarkıya dönüştüren Livaneli'ye, ve gençliğinde dinlediği Livaneli kasetlerini saklayıp bana veren babama teşekkürler.
    Bir de iletisine yazdığı iki mısrayla kasetleri sakladığım yerden çıkartmama vesile olan insana.