"Hem yedi notayla ne kadar farklı beste yapılabilir ki?"-Martina Hingis, M.Ö. 30
twitting:
25 Ocak 2008 Cuma
Artificial blue...
11 Ocak 2008 Cuma
Golden dust of dirt age...
Belki bazılarınız bundan rahatsız olmuştur, bu yüzden bu insanlara rahat sandalyelerinizden, sadece biraz vakit ayırarak yardım edebileceğiniz iki site göstereceğim. Belki canınız sıkılır ve bu sitelerde biraz oyalanırsınız, farkında olmadan birilerinin hayatının kurtulmasına yardımcı olursunuz, hm?
Bu sitelerden ilki FreeRice. Site sahipleri doğru cevapladığınız soru başına Birleşmiş Milletler'in yiyecek yardımı fonuna 20 tane pirinç bağışlıyor. Pirincin taneyle sayılması şaka gibi gelebilir, ancak gözden kaçırılmaması gereken nokta bu rakamın soru başına olması. yani 35 soruyu doğru cevaplarsanız 700 pirinç ediyor ki, bir tabak yemeğe eşdeğer olacaktır.
http://www.freerice.com/
İkincisi TheHungerSite. Bu sitede tek yapmanız gereken bir butona basıp bir kaç banner reklam görmek. Bunun sonucunda site sahipleri çeşitli yardım kuruluşlarının para fonlarına yaklaşık bir kase yiyeceğe eşdeğer para bağışlıyor. Bu sayfayı açılış sayfanız yapıp günde bir kaç kez tıklamanız, dünyanın öbür ucundaki bir insanın bir günlük yiyeceğinin karşılanmasını sağlayacaktır.
http://www.thehungersite.com/
Bazı yerlerde iki sitenin de güvenilirliğine yönelik eleştiriler yapılıyor, özellikle site sahiplerinin bu işlerden çok büyük para kırdığı söyleniyor. Ancak tartışan "uzman"lar, örneğin FreeRice sahiplerinin 21 pirinçlik para kazandığını, tek pirincin parasını kendilerine ayırdıklarını söylüyor. Başını çektikleri şeye bakınca, kazandıklarını hakettiklerini düşünüyorum. Zaten sitelerin devamlılığını sağlamak için (bandwith ve sunucu ücretleri) bu gerekli. Sonuçta "oha adamlar para kazanacak" diyerek destek vermemek, hiç bir şey yapmamaktan daha iyi değil kesinlikle.
("Pirinç bağışlamaktan fazlasını yapmak isterim" diyenleri şuraya davet ediyorum: http://www.fighthunger.org/)
10 Ocak 2008 Perşembe
Do Androids Dream of...
Blogu açalı henüz 7(?) saat olmasına rağmen bi şeyler yazmak istedim yine, zira uyandırılma saatime 3 saat kala uyumak istemiyorum ve yapacak başka bir şeyim yok. Aslında Dershaneyi ekmeyi de seçebilirim, iki hafta sonra tam gripten kurtuldum derken soğuk almayı başardım sanırım. Doğal yetenek olsa gerek :).
Ne diyordum, hah, Elektrikli Koyunlar!
Aslen Philip K. Dick'in romanında birer android olan, gerçeğinden farksız hayvancıklardı evet, ancak benim bahsedeceklerim onlar değil.
the Electric Sheep adında, Sheep'leri izlemenizi sağlayan minik bir ekran koruyucu/programcıktan bahsedeğim. Öncelikle Sheep nedir ondan bahsetmek gerekiyor tabi; Sheep o sırada bir başkasının bilgisayarında yaratılıp sizin bilgisayarınıza gönderilen fraktalların sıralanmasıyla oluşan hareketli görüntülere deniyor. Fraktallar da tamamen bilgisayar marifeti ve biraz da programlama bilgisiyle oluşturulan resimler oluyor. Örnek bir fraktal şöyle olabilir:
Fraktal budur. Maşallah.
Evet, Sheep'ler herhangi bir fraktalın bir sonraki karede yavaşça değişerek art arda sıralanmasıyla oluşuyor, sonuçta ortaya çıkan görüntü de şöyle bir şey oluyor:
the Electric Sheep, bunların oluşumuna bizzat şahit olmanız için yaratılmış ekran koruyucu ayarında bir program. Kurulumu basit, ancak resim akışı yoğun olduğundan pek kota ve bağlantını dostu olduğunu söyleyemem. Ayrıca doğru düzgün izlemek için 2 GB kadar boş yer bulundurmanız şart.
Şuradan bulaşabilirsiniz: http://electricsheep.org/
Pissmi...
Uzun zamandır bir ucundan başlamak istediğim, ancak bu kadar uykunun arasında zaman bulamadığım blogumu sonunda hayata geçirdim sanırım. Hakikaten uzun zamandır bir yerlere bir şeyler karalamamış olmamın getirdiği dolulukla, aklıma şu an bile üstüne yazacak onlarca şey geliyor, korkuyorum (Ancak öncelikle blog tarzına alışmam gerekiyor sanırım.) Yaşam alanımın sağına soluna dağılmış onlarda düşünceyi bir araya getirebilirsem, güzel şeyler de yazabilirim diye umuyorum. En azından yıllar sonra açıp baktığımda kendimden utanmasam, yeterli olacaktır :).