Radiohead bir süre önce, en sevdiğim şarkılarından biri olan Nude'un remixlenmesi için bir yarışma düzenledi. Bu video da, o yarışmaya katılan Glasgow'lu bir Grafik Tasarım öğrencisinin aynı zamanda final projesi. Âtıl durumdaki harddisk, tarayıcı, Spectrum ZX gibi bilgisayar parçalarını toplayıp, dinlediğimde kulaklarıma inanamadığım bir remix yaratmış. Şarkıyı seveiyorsanız, mutlaka dinleyin.
(ilk 1.5 dakika şarkıya hazırlık kısmından ibaret, o yüzden atlasanız iyi olur :)
Big Ideas (don't get any) from James Houston on Vimeo.
twitting:
26 Haziran 2008 Perşembe
Nudity
21 Haziran 2008 Cumartesi
who lock up their spirits...
drill holes in themselves...
and live for their secrets...
Kontrolüm dışındaki o kadar çok engelle karşılaşıyorum ki, geleceğe dair plan yapmaktan uzun zaman önce vazgeçtim. Yarın ne olacağını bilmiyorum. Açıkçası umursamıyorum da.
Bu sayede artık hiçbir sürprize şaşırmıyorum. Öyle ki, az önce sevdiğim bir akrabamın vefat ettiğini öğrendim. Dışımdan "Aa, gençti daha" derken içimden "Eh, kurtuldu" dediğimi farkettim. Bana öğretilen, böyle bir şeyi içinden geçirmenin bile saygısızlık ve düşüncesizlik olduğu. Ama hiç vicdan azabı duymuyorum içimden öyle dediğim için. Keşke dışımdan da söyleyebilsem, ama toplumda hoş karşılanmak için, her ne kadar bunu yapmaktan utansam da, çeşitli maskeler takmam, yalan söylemem gerek. Öte yandan, en sevdiğim insanların ölüm haberini aldığım günler geldiğinde buna kayıtsız kalacak olmaktan da korkuyorum. Mantığım fazla şımardığımı söylüyor. Ama şu anda dümende vicdanım var.
Aslında şu anda çok, çok mutlu olmam gerekiyordu. Son günlerde yaşadıklarım "tam istediğim gibi bir hayat" tablosuna çekilen son bir kaç fırça darbesi olmalıydı. Ama aksine, sanki bu güne kadar sadece sabun köpükleriyle doldurmuşum gibi, inanılmaz bir boşluk ve gam var içimde. Neyle dolduracağımı bilmiyorum. Aslında kendime kızgınım, ama oturup neden kızdığımı soracak cesaretim yok.
Kendime verdiğim tek cevap, "sanırım bazı hayaller daima hayal olarak kalmalıydı" şeklinde. Ama bunun da gerçek olmadığını biliyorum.
17 Haziran 2008 Salı
...and let ÖSS pass through me...
Cok eğlenceli bir maratondu yine. Stresten kusanlar, kendi canına kıyarcasına inekleyenler, oldu. Ben de "oturup izleyenlerden" biri olarak bolca eğlendim, Öss'ye girmeyen "büyük"lerin çocuklaşmak için hiç bir fırsatı kaçırmadığına bir kez daha şahit oldum. Ama hâlâ anlamadığım iki şey var; ilki, bu insanlar neden biz öss öğrencilerinden daha heyecanlıydı? Her sene olmuyor mu lan bu nane, yoksa bizden sakladıkları bi bahis yönü falan mı var? Hayır varsa öyle bi şey söylesinler, içeriden tüyo falan vereyim, ihya olalım karşılıklı.
İkincisi, annem o hindistancevizini nereden buldu? Bi yakalayayım konuşacağım, eğer çok aramadıysa sınav olmayan zamanlarda da almasını talep edeceğim, süper bi oyuncak lan, ahah.
Ayrıca televizyonda çıkıp "hindistancevizi öss'de iyi gelir" diyen kimse, gerçek hayatta yediği sihirli mantarlardan ben de istiyorum. Muhteşem kafa yapmış belli. Hindistancevizi nasıl kafa çalıştırabilir, bir miktar yedikten sonra uyudum ben resmen yau.
Vadevır, şahane gazla girdim, karpuz gibi yardım geçtim Öss'yi. İster misiniz bir dilim? Rakı da var bak ;).